19 Aralık 2007 Çarşamba

Giresun Tarihi

Giresun, Anadolu'nun kuzeydoğusunda, yeşille mavinin kucaklaştığı Karadeniz’in inci kentlerinden birisidir. Şehir, denize doğru uzanan yarımadanın üzerinde yer almaktadır. Yarımadanın karşısında Karadeniz’in tek adası olan Giresun Adası (Aretias), kentin bir kolyesi gibi durmaktadır.
Şehir hakkında Roma, Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkâr bilgiler yoktur. Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, şehir ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda, bu bölgede M.Ö. 2000'li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç'ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur.
Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda, İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır.
Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir. Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan soyu gittikçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları, ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimle etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Doğu Karadeniz'in ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak için ormanlar kesilerek yollar açılmış, yol boylarına muhafız kulübeleri yapılmış, hatta bir miktar Hıristiyan Bulgar Türk'ü de getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya başlamıştır.
Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır.
Bayram Bey, Ordu ve çevresini kontrol altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde bu bölgeye "Bayramlu Beyliği" denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup, Hacı Emir Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de, 1397'de Giresun'u fethetmiştir.
Böylece onun zamanında Giresun ve çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin'in hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları içinde kalmıştır.
Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun'un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun'un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun'un Türkleşmesi 1397'de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun'u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun'da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun'un ilk fatihi tanınmamaktadır.
Milli Mücadele Döneminde Giresun

Anadoluda yaşayan her türk insanının katıldığı İstiklal Savaşının Giresun için de önemli bir yeri ve kahramanlık yönü vardır. 19 Eylül 1924 Cuma günü Hamidiye Vapuruyla Giresun'u ziyaret eden Atatürk, "Afyonkarahisar'da, Dumlupınar'da sizin Uşaklar da vardı" demiştir.
Giresun uşağının milli mücadeledeki kahramanlıkları yalnız Afyonkarahisar'da değil daha önceki yıllarda Kafkas cephelerinde başlamıştır.
Trablusgarp ve 1.Balkan savaşlarında Türklerin mağlup olmaları Rumları şımartmış, İttihat ve Terakki Fırkası taraftarları ile kavgaya başlamışlardır. Birinci Dünya Savaşında Bayburt hattında dövüşen 37. Fırkanın emrinde Giresun'lulardan oluşan gönüllü bir birlik vardı. Başında Gazi Topal Osman Ağa'nın bulunduğu bu birlik, Harşıt Irmağı çevresinde Rus saldırılarını püskürtebilmiştir. 14 Şubat 1914 günü Kanlıdere mevkiinde Çarlık Ordusu perişan edilmiş, Giresun ve çevresinin işgali böylece önlenmiştir.
Bu başarıdan sonra Giresun'lu gençler yeniden birleşerek Batum'a gitmişler, Doğu Karadenizin işgalini önlemek yolunda da büyük mücadele vermişlerdir.
15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgaliyle Giresun'da da sokağa dökülen Rumlar, taşkınlıklarını artırmaya başlayınca, 17 Mayıs 1919'da Giresun'lular büyük bir mitingle tepki göstermişlerdir. Rumlar daha da ileri giderek, İngiliz Hükümetiyle işbirliği yapıp, Rum Pontus Hayalini bu karışık dönemde gerçekleştirebilmenin yollarını ararken, Dizdarzade Eşrefbey'in başkanlığında, Niyazi Tayyip, Doktor Ali Naci, Ethem Nazif ve İbrahim Hamdi'den oluşan ilk Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti şubesi Giresun'a da açılmış oldu.
Bu cemiyet, Erzurum kongresine iki delege (Dr. Ali Naci, Mühendis İbrahim) gönderdi. 23 Nisan 1920'de Milli Hükümetin kuruluşu ile birlikte Askerlik Şubesi Başkanı Hüseyin Avni Alpaslan Bey, bu hükümete bağlılığını ilan etmiştir. İlk etapta 1000 kişilik bir tabur halinde teşkil edilen birlik Kars'ta Kazım Karabekir emrine gönderilmiştir.
Atatürk, muhafızlığını yapması için Giresun'lu gönüllülerden bir manga asker isteyince, Osman Ağa tarafından bu sayı daha sonra 250'ye kadar yükseltilmiştir. Bu birliğin resmi adı "Giresun Gönüllü Müfrezesi"dir. Atatürk yine milli mücadeleye başlanacaağı günlerde bir alay kurma emrini vermiş, bunun sonucunda 47. Alay kurulmuştur. Bu alay Koçgiri isyanının bastırılmasında etkili olmuştur. Daha sonra Binbaşı Hüseyin Avni Beyin komutasında 42. Alay da teşkil ettirilerek Samsun'daki Pontusçu rumların üzerine gönderilmiştir. Daha sonra bu iki Alay, Samsun'da birleşerek Sakarya cephesine sevk edilmiştir. Sakarya Savaşında başta Hüseyin Avni Bey olmak üzere 42. Alayın büyük bir kısmı şehit olmuştur. 47.Alay savaşın sonuna kadar çarpışmış, zaferi kutlayarak şehit olan kardeşlerine dualar okuduktan sonra Ankara'ya dönmüşlerdir.
Gönüllü asker, Giresun uşağı, başlı başına bir tarih sayfasıdır. Atatürk'ün gerek Anadolu seyehatlarinde, gerekse Ankara'da muhafızlığını yapmış, cephelerde cansiperane çarpışmış, cesur, vatanperver ve milliyetperver insanların oluşturduğu bu topluluk, Türk'ü temsil eden kudretin yarattığı bir tarih sayfasıdır.

Hiç yorum yok: